GEÇEN hafta çok büyük ve çok elim iki tane trafik kazası yaşadık. Bu tür kazaların tekrarlanmaması temennisi ile başlayalım; ama alınması gereken tedbirler var ve tedbirler alınmadan maalesef üzülmeye devam edeceğiz. Evet sürücü kusuru, evet kişisel hatalar; ama bu hatalar tek taraflı değil, çift taraflı hatalar var. Kazaya müdahale eden ekibin gerekli önlemleri almadığını görüyoruz; emniyet şeridinde de olsa önlem almaları lazım. Uyarı ışılandırılmalarını uzun yol boyunca kurmaları lazım. Tabii kazalar, seyreden insanları da paniğe sokabiliyor. O nedenle önlem alanlarında tedbirli olunması gerekir. Önlem aldılarsa da yeterli olmadığı ortaya çıkıyor. Şayet uyarı ışıklarını çok uzak mesafelere koysalardı, belki de otobüs şoförü çok daha önceden tedbirini alıp, frene basmış olacaktı. Ama otobüs şoförünün de 130 km ile gittiği söyleniyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil; çünkü otobüslerin 110 km ile sınırlı olması lazım. Yasa böyle, hâla takograflar ile oynandığı şüphesini uyandırıyor bu.
İçişleri Bakanlığı son 5 yılda kazaları önleme adına hakikatten olağan üstü bir çalışma yaptı. Özellikle trafik güvenliği ile ilgili çalışmalar sayın Cumhurbaşkanımızın sayın İçişleri Başkanımızın desteklediği çalışmalar; uluslararası çalışmalar bunlar. Türkiye’de taraf oldu ve Türkiye bu konuda en başarılı ülke oldu. Bu konuda İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere, trafik başkanlığı trafik ile ilgili tüm birimler, polis, jandarma çok sıkı denetimler yapıldığını biliyoruz; bu da memnuniyet verici bir gelişme. Ölümlü kaza oranında yüzde 50’ye yakın düşüş olması da bu çalışmadan geliyor. Hem araç syısı hem de trafik yoğunluğu artarken kazalarda yüzde 50’lik azalma oluyorsa, demek ki çok doğru işler yapılıyor. Ama buna rağmen kazalar yaşanıyor mu yaşanıyor, peki yaşanmaması için ne yapılması lazım?
Ben her zaman söylüyorum; denetimi tamamen devletin eline bırakmak doğru değil. Özellikle toplu yolcu taşımacılığı yapan otobüs firmaları olarak bizlerin, mesleki yeterlilik kapsamında iş denetim sistemini getirmemiz lazım. Tabii dünyanın ve Türkiye’nin önemli sorunlarında bir tanesi de şoför sorunu; maalesef şoför sorunu her geçen gün büyüyerek karşımıza çıkıyor. Baktığımızda şehirlerarası taşımacılıkta da turizmde de dalgalı bir sezon var. 12 ay isdihtam edecek kadar bir iş ortamı yok, dolayısıyla olayların gelip gidip dayandığı bir yer var, ekonomi. Otobüs işletmeciliği, özellikle de tarifeli otobüs işletmeciliği destek kapsamına alınması gereken bir iş koludur. Neden? Biz öğrenciyi, askeri, emekliyi, memuru, işçiyi taşıyoruz; bunların hepsi ekonomik gelir düzeyi düşük insanlar; artan maliyetleri ve vergileri de üstüne koyduğumuzda onların alım gücünü aşıyor, seyahat gücünü aşıyor.
Öğrenciler evlerine gidemiyorlar, emekliler seyahatlerini yapamıyorlar; onun için devlet zararına da olsa havayollarını destekliyorsa, otobüsçüleri de sırf bir gelir kapısı olarak görmemeli, gerektiğinde destek vermelidir. Otoyol, köprü geçişlerinde indirim sağlanması lazım, 3. köprü mecburiyeti nedeniyle otobüsçü ayda 35 bin lira akaryakıt farkı ödüyor. Bunu defalarca her platformda dile getirdik getirmeye devam edeceğiz. Bu konuda başta sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, yetkisi olan herkesin ‘ben toplu taşıma yapan şehirlerarası otobüsleri neden 70 km fazla yol yaptırıp fazla yakıt yaktırıyorum, insanlara neden zaman kaybettiriyorum’ sorusunu kendilerine sorması lazım. Dünyanın her yerinde toplu taşıma araçlarına geçiş önceliği tanınır, bizde ise toplu taşıma yapan şehirlerarası otobüsleri en uzak köprüye, en pahalı köprüye atıyorsunuz! Bir taraftan otoyol ve köprü parası, bir taraftan akaryakıt parası; otobüsçüyü mağdur ediyorsunuz. Bu sefer de otobüsçü dişinden tırnağından ayırdığı parayla tasarrufa zorlanıyor, araç bakamından tutun da yedek parça, lastik, sigorta hepsinden tasarrufa zorlanıyor. Diğer taraftan da şoföre hak ettiği ücreti veremiyor. Bir kere otobüs kaptanlığına bir statü getirmemiz lazım. Bunun için de firmalara vergi isdihtam kolaylığı getirmek lazım, vergi muafiyeti getirmemiz lazım. Otobüs şoförlüğünün adını ,otobüs kaptanı olarak değiştirmememiz lazım; yani bir meslek haline getirmemiz lazım. Şoför deyince toplumdaki algı biraz daha farklı oluyor. Ben bir şoför çocuğuyum, otobüs kaptanıydı benim babam; kaptan gibi kaptandı ama adı şofördü. İşte şoförlük adı altında olduğu zaman insanlar bunu tercih etmiyor.
Neden mi? Birincisi çalışma şartları çok ağır, ikincisi gelir düzeyi çok düşük; hal böyle olunca da şoför gelmiyor. Otobüsçü, firmacı ne yapacak, nereden bulacak nasıl bulacak fazla para verecek? Peki fazla para verecek kazancı var mı yok. Her şeyin maliyeti artarken biz, serbest piyasa ekonomisinde fiyat denetimlerine uğradık. Kazaların yüzde 80’ni sürücü hatasından kaynaklanıyorsa, statü kazandırarak bu mesleği özendirmemiz lazım.
Kazalardan hepimizin ders çıkarması lazım. Ama ‘bu kaza geçti, diğerini bekleyelim’ dersek kazalar bitmeyecek. Dolayısıyla başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere ilgili tüm kurum ve kesimlerin kaptanlık konusunda iş birliği yapması ve elini taşın altına koyması gerekiyor. Mesela kaptanlar mevsimlik işçi statüsünde değerlendirilebilir. Çünkü yazın çok yoğun bir şekilde şoför talebi var, kışın ise çok az… Öte taraftan biliyorsunuz otobüs kaptanları için 66 yaş sınırı var; sağlık kontrollerinden geçirilmek kaydıyla kaptanlara 70 yaşına kadar çalışma izni verilebilir.
İSPER ile personel eğitimi yapılacak
İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi’nin İstanbul Personel Yönetim A.Ş. (İSPER) kurumu ile, otobüs firmalarının yer işletmeciliğinde, servis hizmetlerinde, seyir hizmetlerinde çalışanların eğitimi ve sertifikalandırılması konusunda bir toplantı yaptık. Bu ilk toplantıydı, çok olumlu gelişmeler var. İnşallah otogardaki eğitim birimi bu faaliyetleri hayata geçiririz. Otogar Müdürü sayın Fahrettin Beşli’nin de bu konuda çalışmaları olduğunu biliyoruz. Bizim TOFED’in kullandığı eğitim salonu var.
Eğitimci Fetih Otu arkadaşımız da son derece etkin eğitim verecek düzeyde. Şoför eğitimi konusunda orayı aktif hale getirmek lazım. İETT ile iş birliği yapılması lazım, otobüs okulları işletmeciliği ile iş birliği yapılması lazım, şoför eğitimini ön plana çekmemiz lazım ve otobüs kaptanlarına statü kazandırarak özellikle 19+1 üzerindeki araçlara bir otobüs kaptanı statüsü getirerek onları onure etmemiz lazım. Aynı şekilde eğitim şartlarını da iyileştirmemiz lazım; şuanda eğitimlerin yetersiz olduğunu hepimiz biliyoruz. Takograf denetimi konusunda Trafik Başkanlığı’nın bir yazılımla mutlaka bu işe müdahil olması lazım ve akıllı sistemleri denetimde çok daha etkin kullanmak lazım. Başta söylediğimi gibi firmaların da iş denetim sistemlerini kurması lazım.
Bugün KOBİ ölçeğindeki şirketlerin bu işleri yapabilmesi çok mümkün değil, o nedenle ben otobüs firmalarının ortaklaşa veya soyut olarak iş denetim sistemini getirip şoförlerin çalışma şartlarını denetim altına almaları lazım. Çalışma şartlarının geliştirilmesi, yasalara uygun hale getirilmesi lazım, araç bakımlarının denetlenmesi lazım, lastiğinden balatasına, yürüyen bütün aksamına kadar hepsinin mutlaka denetim altına alınması lazım. Aracın yola eksiksiz çıkarılması lazım. Bu, D1 ve B2 belgesi olan firmaların sorumluluğudur, her şeyi devletten bekleme alışkanlığımızı da bizim kaldırmamız lazım. Bu da ancak daha güçlü firmalarla olur, taşıma organizatörlüğü ile olur. Bir firma tek başına yapamaz bunu. Taşıma organizatörlüğü olursa daha güçlü yapılarla beraber şoför sorununu da çözmüş oluruz.
Turizm otoparkımızı geri istiyoruz
TÜM çabalarımız ve girişimlerimize rağmen, İstanbul’daki turizm taşımacılarımız hala ciddi sorunlarla boğuşuyor. Bunların başında da parklanma sorunu geliyor. Allah mekânını cennet etsin; rahmetli Kadir Topbaş bey, hem otogar hem de Yenikapı’daki Turizm Otoparkı konusunda bizlere çok ciddi destekleri olmuştu. Tabii Turizm Taşımacılar Derneği (TTDER) olarak otoparka çok ciddi yatırım yaptık. Daha sonra otoparkın olduğu alanı ‘Memleket Günleri’nin alanı haline getirdiler. Bir kere şunun altını çizmek istiyorum; turizm otoparkı, Tarihi Yarımada’nın vazgeçilmez bir ihtiyacıdır. Turizm otobüslerini oradan oraya sürmenin bir anlamı yok! Bize ilk yaptığımız yeri versinler, kalıcı hale getirsinler. Memleket Günlerini bizim şuanda kullanmış olduğumuz ‘Heliport’ miting alanında yapsınlar. Bizi kalıcı bir yere kavuştursunlar. Ayrıca Su Vakfı’na ait 8.5 dönüm yerde, şoförlerin dinlenmesine, araç temizliklerini yapabilmesine imkan tanıyan ortamın yaratılması lazım. Bunu İSPARK Genel Müdürü sayın Hakan Orhun ile konuştuk, kendisi bize destek olacağını söyledi. Sahilin yanındaki küçük alanın da, kısa süreli beklemeler için turizm transfer terminali olarak bize verilmesi talebinde bulunduk. Hep söylüyorum; Tarihi Yarımada’da turizm araçları için bir parklanma alanı olması gerçekse, buna bir çözüm üretmek de belediyenin görevidir.
Tarihi Yarımada’ya yakışmayan görüntüler
BOĞAZİÇİ Peyzaj İnşaat Müşavirlik Teknik Hizmetler A.Ş.’ye (BİMTAŞ) gidip bir sunum yaptım. Şu anda Laleli’den Tarihi Yarımada’ya, yani Sultanahmet tarafına giriş yasaklandı, sahil yoluna da Çatladıkapı’dan giriş veriyorlar. Çatladıkapı ile Sultanahmet arasını transit yol haline getirmeleri konusunda talepte bulunduk. O yol tek istikamete de düşürülebilir, parklanmaları kaldıracaksınız; sahil koridoru geçit vermiyor buna yani sahilden geçen transit geçen araçlar orayı kullanmakta zorlanıyor ve çok zaman kaybına uğruyorlar. İstanbul’un önemli sorunlarında biri haline geldi Çatladıkapı… Çatladıkapı’dan gelen araçlar tek istikamet ile beraber gelecekler Sultanahmet’ten Tarihi Yarımada içine; Sirkeci’den veya Ahırkapı’dan çıkış yapacaklar. Tek istikametli bir trafik, orada büyük bir rahatlama getirir, sahili de rahatlatır, girişler kolaylaşır ve turistlerin zaman kayıpları azalır.
Bir diğer konu da Tarihi Yarımada içinde yük ve bagaj taşınması bagaj taşınması; bunun artık disipline edilmesi lazım. Sırtla, el arabaları ile yük taşıma işi 3. dünya ülkelerinde bile yok artık. Onun için bir an önce elektirikli araçlarla beraber, onlara da taksi daması gibi dama yapıp bunları da ruhsatlandırıp, tahditli hale getirip, onların da şehiriçindeki taşımacılıkları onlara yaptırmamız lazım. Aksi taktirde İstanbul’un Tarihi Yarımada çarpık kentleşmenin, çarpık yaşam tarzının, işsiz güçsüz insanların, ilkel taşıma yöntemlerinin merkezi olmaya devam eder. Bu İstanbul’un algısını bozuyor, hayal kırıklığı yaratıyor. Benim turist dostlarım geldiğinde ‘burası Tarihi Yarımada’ diyorsunuz; nerede tarih, nerede ada; Afganistan’da olmayan görüntüleri burada görüyoruz. Onun için büyükşehir belediyesinin görevlerinden bir tanesi de, bu taşımacılık hizmetlerini düzenlemesidir. Bir de Yenikapı’daki terminal sistemlerinin modernleştirilmesi, düzenlenlenmesi, ıslah edilerek kalıcı hale getirilmesi, tırların girişinin yasaklanması gerekiyor. Bırakın tırların şehir içine girmesini, Tarihi Yarımada içerisinde günlerce park bile ediyorlar. Kültür alanında böyle bir şey olmaz! Sırası gelen tır oradan gitsin yükünü alsın 6 saat gece 22 ile saat 06 saatlerinde İstanbul trafiğini bu kadar zorlamasın. Yani Tarihi Yarımada’da dolaşım hızını arttırıp medeni hale getirmedikten sonra, İstanbul’un Tarihi Yarımada algısı hep bozuk olarak önümüze çıkacaktır. Benim bu konuda önerilerim ve sunduğum raporlar var; daha sonra size takdim ederim yayınlarız. Büyükşehir Belediyesi’nin, Ulaşım Dairesi’nin bunu öncelikli konu haline getirerek uygulamaya koymasını bekliyoruz. Biz, bu konuda sayın Ekrem İmamoğlu Başkan’a da bir sunum yapacak, taleplerimizi kendisine ileteceğiz. Yapıp yapmama keyfiyeti kendisine aittir, biz taleplerimizi iletiriz. Herkese hayırlı işler!